* ne çok acı var.
* ve zorluk çıktıkça kolayı bulur zira kolaylaştırmak
buyurulmuştur bize, ve söyler iyilik biçimleriyle duran ağzım. ve tüm
koşuşmalar ortasında insanları alıp buran olayların en içlerine sarkar şair
kanım. imkan nispetinde.
* hudutsuz çöllerin metanetini kelimelerini içinde
tutan ve derinden derine o kargaşaya rağmen o esmer adamın söylediklerini
duydum: la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim.kaderin birdenbire bir
çarpıcılıkla ortaya çıktığı bu kaza ile bu teslimiyet ve yaradan sığınma
arasında bir kaç saniye derin bir başıboşluk yaşadım. şüphe mi hayır isyan mı
hayır bunların hiçbirine uzantısı olmayan fakat bizim sınırında durmaya mecbur
kaldığımız gerçeğin üzerimize bırakılırken doğurduğu deprem.
* elinden tutarak aydınlığa çıkmak yağmura rağmen bir
çayevine akmak isterdim.
* _ ne olacaksın okuldan sonra dedi o.
_ yıldız
_ nasıl?
_ yıldız olacağım.
_ ne anlamda yıldız?
_ yıldız anlamında yıldız. gökteki
yıldızlardan, pekala, ağlama.
* anne mükemmel bir üleştiricidir.
* halkın inanmadıklarına bina edilmiş sistemlerle
kaybettik.
* umutsuzluğun kapımıza gelmesi için az mı bekledik?
umutsuzluk mu, yoksa ince derin bir
şikayet mi?
yoksa
faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi
bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız
melal mi? bir iki adım daha atmamak için nasıl da direniyoruz. dayandığımız
şeylerin hangisi buna değerdi? küçücük oluşlarda, hemen yakınımızdaki
selametlere koşacağımıza amansız gururmuza boyun eğip hazımsızlıklariçinde
birdolu ufak sıkıntının altında ufalandık durduk.- ve umutsuzluğun kapımızdan
ayrılmaması için az mı çabaladık.
* insan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz?
herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi?
* güneş akşamla ufukta aşağıya doğru inerken hem köyün
hem de mezarların üzerinden çekilir.- insanlar gece gündüz karışık sıralarla
tabiata yaklaşırlar. sayımı yoktur.
apartman katlarından bulup çıkarılan araçların
altından kaldırılan insanlara, sözlerimizle tabiatı vehmettirebilmek
durumunda mıyız?
* karşılaştık. … tahta sırada susarak
oturduk.birbirimizle içimizden konuştuk. ben onunla içimden konuşuyordum. birbirimize bakmadan denize baktık. İstanbuldu. “sensin” dedim. değişiklik
olsun kendimizden çıkalım,başka bir kişiliği deneyerek o feci konuşamamayı
dağıtmak için.
* mutluluk üzerine bir cümle söylemeyi
düşünüyorum. çelimsiz ve imla kurallarına uyabilsin. “aniden açılıyor kapı,içeriye
kim girse beğenirsiniz”.. gibi felan başlayan. otuz kişilik koğuşta kömür gibi
yatıyorum. bu bindokuzyüz yetmiş yılında ben nerdeyim.
şüphesiz dışarısı cehennemdir diye
düşünüyorum. yabancılar için avrupanın elinde, ömrün süfli bir kesitine hitap
eder cinsten bayağı bir mutluluk kalmıştır.
o zaman:
mutluluk mudur bu kalan?..
onun için daima dönülür.
* /inandığın bir harekette yanındakilerin
kararlığını kritik anlarda anlamaktan Allaha sığın/
* birazdan okyanusu göreceğim diyorum
kendime onun büyüklüğünü ne büyük bir su olduğunu anlayarak. tepelerden sonra
birden o. ufku ne kadar büyük bir yay. bir defada görülemeyen,bütün sadeliğine
ve insansızlığına rağmen, duyulan ilk ilgiyi kendine katlamalarla arttıran ağır
ağır kımıldayan bir hayvan bu. bir mahluk. bir şeyi sarsıp değiştiriyor insanın
içinde. başkalaştırıyor. şimdi kıldığın bütün namazları yeniden kılmak
istiyorsun. çünkü zannın güzelleşmiş ve büyümüştür.
* kadınlara muhalefet duymuyorum bana
bir şey oldu. merhamet duyuyorum. fıtraten bütün hazı oluşlarına rağmen ve
milyarlarca örneğine rağmen, Havva anamızın kainata doğarak gelen ilk insanı
taşıyışındaki ve dünyaya getirişindeki duygusunu yaşıyorlar. tıpkı
ölümlerimizin paylaşılmaz olması gibi kadınların Allahın buyruğu ile hayat
verişlerinde de o ilk orijinal duygu aynen yer alıyor. bunu pek az konuşmasına
rağmen gözlerinde okudum.
* bildim gurbeti bir kat daha arttıran
araya giren denizdir.
* bu hayretin elinden nereye gideceğimi
bilemiyorum.
* İstanbul büyüktür. insanın yatağı ile
iş yeri ya da okulu arasında bir iki otobüs ve bazen vapur da vardır. Suadiyede
oturuyorum. burası benim için bir gün, içimdeki bütün ölüleri gömüp gideceğim
bir mezarlık.
* bize ağır gelen kendimizdir. yolda,
okulda,işte başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz.
* bir gün biri çıkar, insanları ölçmek
için meslekleri ne olursa olsun onlara hiç aşık olup olmadıklarını sorarsa
anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir.
elimizdeki bütün işleri bırakıp ,
evlerde, parklarda yollarda öbek öbek toplanıp ve dağ başlarında bir araya
gelerek omuz omuza yaslanarak düşünelim.
hiç aşık olduk mu?
neye aşık olduk?
onu nasıl karşıladık?
....
* içimiz bir dolap değil ki açıp
bakalım. açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların
arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. eşyayı kaldırınca
kımıldamadan durduklarını görürsünüz. söylediklerim bir defterin yaprakları
arasına kıvrılmıştır. sayfaları açtıkça onları göreceğimi sanıyorum ama,
anlıyorum ki asıl söylediğim şeylerdir altına gizlendiğim. fark edilmesinden
korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım.
* çocuğa olan bağlılık ölmez. içerisine
onarılmaz düşmanlıklar girmiş olan ailelerde bile, evlat bağlılığı, baba ve
analarda kalbe bağlı bir urgandır ve içinde kan deveran eder.
* dünya ilişkilerindeki aşk,
araştırmakla ilerler. çok yakında bir menzil vardır. herşey orada ne bulacağına
bağlıdır. kişiye ya yol verirler sahrasına varsın, ya da ipini bir taşa
bağlarlar, önüne inci boncuk koyarlar. oraya varıncaya dek en onarılmazı; kalbin ucu, hesap yapmaya başlamışsadır. o zaman mutluluklar bir baş ağrısı
gibi gelir ev yıkılması gibi de çeker gider.
kalbin çıkarı
yücelerden olur.
* bütün büyük anlar yalnızlıktan
yontuldu.
taşın
içindeki şekli dışarıya çıkardığını söyleyen heykel yontucusundan daha
metafizik bir olguyla.
ve sonunda
sonu gelmeyen yalnızlık yığınlarına bekçiler seçildi.
* içinizde ve elinizde karşılığı bile
bulunduğuna bakmadan yaparak yaşayın inandıklarınızı. başkalarına
söylemeden,başkalarına söyleyerek entelektüelce zevkini tatmayı bir yana
bırakarak yapın inandıklarınızı. sözleriniz değil, ama güneş doğmamışken,
gecenin sabaha karşıki besleyici karanlığında sizi mescide giderken görmek
inandırır beni.
* kara kara düşünüyorum. ya artık bir
kere daha duyamazsam kendimi?