23 Aralık 2014 Salı






ben düştüysem bir kederden, bir yokuşa vurduysam kem bildiklerimi, yokuşun vicdanında kaynıyorsa haksız varoluşlar biliniz ki, kiremitsiz damların dilsizliğindendir. turuncu özlemiyle güneş içerler. gökçül çocuklara benzerler, yalnız bir nebze daha harabe..

beni bilmeseler ne olur, duymasalar, sövmeseler.. kabuğunda kaskatı bir eski zaman ölüsüne komşuyum ben.
suyuna gece bulaşmış bir çiçeğin çocuğuyum. yeryüzünün bütün dillerinden azadedir ağzım.

ah gözlerim yaprak döküyor yine parem, sarı ve kuru bir çıtırtıyla kırılıyorum. hani yorulmuş göğsüne yüzümü gömdüğüm anne kokusu? dimağı taze bir avlunun hatıraları kadar genç uykular uyuyor, saç diplerime kadar inen bulutun ağırlığıyla asırlık bir masal gibi uyanıyorum. kadim. yurt edindiğim öykü adımlarımı sayıyor, utanıyorum. yürüsem doyacağım oysa, yürüsem cevaplanacağım. bu diktatör öyküler.. bu öykü imparatorlukları.. kafeste oluşundan bir kuşa benzemiş olan, titrek bir kalple, özlüyorum.

kireçle ağartılmış duvarlara ayak izlerini bırakıyor neşesi derin çocuklar. çocuklar duvarın yazgısına türküler yakıyor. alınan duvar, menteşeleri omuzlarına çakılmış mavi kapıya bakıyor buruk.. beni diyorum, kapının mavisiyle duvarın beyazı arasında bir iklimi sevmeye mecbur bırakıyorlar.
bir yıldızın tarihiyle oyalıyorlar beni. yetişmenin mümkün olmadığı bir ışığı kovalıyorum. bilerek, isteyerek, sürerek kuşkularımı dağlara.. dağlara ya, elbet dağlara. hür sürgünlerin boy verdiği vakur yurtlara.
daralan çemberin ortasında gergin bir yaya dönüşüyor kollarım. zaman döner dönmez, ilk köşe başında, vurulacak.

iz bırakacak alnımda, secde gibi parlak. zamanın vurulduğu yerden doğrulacağım. 
kömür kokusuna bulanmış çiçekler kucağımda. her mevsimi soğuk bir bahar doğuracağım. 
yaşanır böyle de parem, yolun kibrini bir karınca yuvasının renklerine boyar ve devam eder insan. kitap sayfalarına yüz sürmüş mübarek bir akşamüstü hüznümde abdest alır, kıyama durur.  baş ucuma yanaşır, kınalı elleriyle saçlarımı örer geyikler. saçlarım gözlerinden su içer. ve ceylanlar muhakkak böyle serinler.
ürker sazlıklar ceylanların serinliğinden. bir yolcu sazlıkları sarmalar, kendini teselli eder. 
büyürüm ben. büyütürüm kıyıda köşede kalmış öksüz kuşları.
kanatlarında yaması kalır ıssızlığın.
lakin;
böyle de yaşanır parem.




Fotoğraf: Alessio Albi

9 Aralık 2014 Salı

Mahsa Vahdat / Ha Leyli



Farsça yeryüzü dillerinin şahıdır. Bendeki yeri ancak gökyüzünü işittiğimde değişir.