"Pencerenin pervazına tünemiş bir kuş idi umut, ürküttürler"
Ben, annemin taşın üstünde yeşerttiği bahçeyim efendiler. Kolay ölmem. Saçlarıma bağlar sularım kederi, paylaşılan bir somun ekmek olurum yoksul sofralardan birinde, yenirim, doyururum fakat tükenmem. Bir elinde kitapların en kutsalı, yeryüzünü tek parmağıyla sallar, uyuturdu çünkü beni kocababaannem.
Ninnilerden örülmüş yeleğimi giyer yürürüm. Ahlak pazarlarında, kurtlanmış laflarınızı satarsınız siz,dinlemem. Çıkar bir mübarek taşın üstünden haykırırım. Mübarek taşların üstünden haykıran tüm hakikatler gibi yorulur, kırılır dağılırım. Kazandık sanırsınız. Oysa dağ başlarında parçalanmış yatan tüm sorular, cevaplanmak için sessizce, sadece bir İbrahim'in çağrısını bekler.
Şimdi tüm İbrahim hikayelerini gözlerimde toplar ağlatırım sevinçten. Çünkü ben,
kavruk bir gök gibi genişleyerek üstüme doğru eğiliyorken bir şarkı, kaldırımda mendil açmış bir dilenci kimbilir kaçıncı kez görmezden geliniyorken, aldatıcılar aldatıyorken, develer telal, pireler berber, aldananlar arsız iken, bir müjdenin eşiğine kulak kesildim, sabırla dinlemekteyim. Farkında değilsiniz, kendime dönüşmekteyim. Bu, yarım ağız verilmiş sözlerden değildir. Bu, zamanında ayaklarından kuyuya sarkıtılmış bir imamdan yediğim dayak gibi asabi, imama rağmen inanıyor olmam gibi uhrevi, çocukken benim için babaannemin sobanın yanına kurduğu açılır kapanır yatak gibi samimi bir törpülenmedir.
Her kıpırtı ruhu incelten bir temas. Beklemelerin en karmaşığı ile beklemekteyim.
Sonra,
Kendi gürültüsünden yorulan bir bulut gibi içime doğru sessizleşeceğim. Ellerimi kesen soğuğu ısıtacağım, dudağımı büken gururu okşayacağım. Bir yola koyulacağım. Bir mucize koklayacağım. Siz dünyanızın rengini soldurun durmadan, dinlenmeden. Soldurduğunuz yerden yakalyıp, şöyle bir silkeleyip alemi , hepinizden tek tek şikayetçi olacağım. Veremeyeceğiniz hesaplarla sırılsıklam terleyeceğiniz gün, ben, yani sessiz bir bulutu sessiz bir bulut yapan şey, ağlattığınız her çocuğa çiçekler koklatacağım. O zaman çocuk kendi hakikatini hatırlayacak. Geyiklerin su içtiği duru bir ırmaktım ben diyecek. Orada, bir zamanda, cennete bir elmaydım. Siz dokunmazdan önce diyecek, ilahi hafızaydım.
Uyanacak çocuk, çocuk uyandığında bir kır türküsü gibi yükselecek bahar. Caddelere sokaklara neşesi yürüyecek.
Şimdi tüm İbrahim hikayelerini gözlerimde toplar ağlatırım sevinçten. Çünkü ben,
kavruk bir gök gibi genişleyerek üstüme doğru eğiliyorken bir şarkı, kaldırımda mendil açmış bir dilenci kimbilir kaçıncı kez görmezden geliniyorken, aldatıcılar aldatıyorken, develer telal, pireler berber, aldananlar arsız iken, bir müjdenin eşiğine kulak kesildim, sabırla dinlemekteyim. Farkında değilsiniz, kendime dönüşmekteyim. Bu, yarım ağız verilmiş sözlerden değildir. Bu, zamanında ayaklarından kuyuya sarkıtılmış bir imamdan yediğim dayak gibi asabi, imama rağmen inanıyor olmam gibi uhrevi, çocukken benim için babaannemin sobanın yanına kurduğu açılır kapanır yatak gibi samimi bir törpülenmedir.
Her kıpırtı ruhu incelten bir temas. Beklemelerin en karmaşığı ile beklemekteyim.
Sonra,
Kendi gürültüsünden yorulan bir bulut gibi içime doğru sessizleşeceğim. Ellerimi kesen soğuğu ısıtacağım, dudağımı büken gururu okşayacağım. Bir yola koyulacağım. Bir mucize koklayacağım. Siz dünyanızın rengini soldurun durmadan, dinlenmeden. Soldurduğunuz yerden yakalyıp, şöyle bir silkeleyip alemi , hepinizden tek tek şikayetçi olacağım. Veremeyeceğiniz hesaplarla sırılsıklam terleyeceğiniz gün, ben, yani sessiz bir bulutu sessiz bir bulut yapan şey, ağlattığınız her çocuğa çiçekler koklatacağım. O zaman çocuk kendi hakikatini hatırlayacak. Geyiklerin su içtiği duru bir ırmaktım ben diyecek. Orada, bir zamanda, cennete bir elmaydım. Siz dokunmazdan önce diyecek, ilahi hafızaydım.
Uyanacak çocuk, çocuk uyandığında bir kır türküsü gibi yükselecek bahar. Caddelere sokaklara neşesi yürüyecek.
Çocuklar titrecek tahtlarınızı, sizi, korkmaz görünenleri en derin korkuları karartacak. Bizi, kalplerini göğüslerinde deccal kovan bir muska misal taşıyanları, en hisli rüyamız kurtaracak.