4 Ocak 2014 Cumartesi

Eugenie Grandet / Balzac

* insanın korkunç kaderi! hiçbir mutluluğu yoktur ki bir bilgisizlikten ileri gelmesin.

* “ona layık güzellikte değilim ben!”
Eugenie’nin düşüncesi buydu; alçakgönüllü, acı bakımından verimli bir düşünce. zavallı kız kendine haksızlık ediyordu; ama alçakgönüllülük, daha doğrusu korku aşkın ilk meziyetlerinden biridir.

* “sahi bunlar ölü eti mi yer beyefendi?”
“sen ne ahmaksın Nanon! herkes gibi bunlar da ne bulurlarsa onu yerler. biz ölülerle beslenmiyor muyuz sanki? miras dedikleri nedir ki?”

*eğitim görünce fazilet de kötülük gibi hesaplı davranır.
Fransızların yaradılışında vardır: bir anlık gelip geçici olaylar için, günlük olayların akıntıya kapılmış saman çöpleri için heyecanlanırlar, öfkelenirler, hırslanırlar. toplum içindeki varlıklarda hafıza diye bir şey yok mu acaba?

*aşkın başlangıcıyla hayatın başlangıcı arasında birtakım hoş benzerlikler yok mudur? çocuğun beşiği tatlı ninnilerle, hoş bakışlarla sallanmaz mı? ona gelecek günlerini yaldıza boğan güzel masallar anlatılmaz mı? umut parlak kanatlarını onun için boyuna açmaz mı? yavrucuk bir sevinçten, bir acıdan gözyaşı dökmez mi? bir hiç yüzünden, entipüften bir saray kurmaya çalıştığı çakıllar, yapılır yapılmaz unutulan çiçek demetleri yüzünden kavga etmez mi? zamanı durdurmak, hayatta ilerlemek için çırpınmaz mı? aşk bizim hayatımızın ikinci bir değişim çağıdır.

*maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da bir soluk alma, soluk verme vardır: ruh başka bir ruhun duygularını emmek, onları benimseyip daha zengin hale getirmek ihtiyacındadır. bu güzel insani olay olmadıkça kalpte hayat diye bir şey olmaz; havasız kalır, acı çeker, erir gider.


*dalkavukluk hiçbir zaman yüksek ruhlu kimselerde görülmez. dalkavukluk aşağılık ruhlu kimselere vergidir. bunlar, çevresinde dönüp durdukları kimsenin hayat alanına daha iyi girebilmek için daha da küçülmesini pek iyi becerirler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder